Gül Ahmede Sevdalıyız!!!
 
  Ana Sayfa
  ••Duyuru Panosu••
  •• Ziyaretşi defteri••
  ••Anket••
  ••İletişim••
  ••Yönetici••
  ••Reklam Sayfası••
  ••Kuran-ı Kerim••
  ••Ayetler••
  ••Surelerin İniş Sebepleri••
  ••40 Hadis••
  ••Kıymetli Sözler••
 
  ••Peygamberler Tarihi••
  ••Peygamber Efendimiz(S.A.S)'in Hayatı••
  ••Coçukluğu Ve Gençliği••
  ••Hz. Hatice İle Evliliği••
  ••İlk Vahyin Gelişi••
  ••İlk Müslümanlar••
  ••Maruz Kaldığı İşkenceler••
  ••Hüzün Yılı(M.620)••
  ••Hz.PEYGAMBER (s.a.v)'den Dualar••
  ••Peygamber Efendimizden Dua'lar••
  ••Kısa Bir Dua••
  ••Peygamberler'den Nasihatler••
  ••Hz. Ömer(r.a)'den••
  ••Dünyanın Bizlere Nasihatı••
 
  ••Kutlu Doğum Haftası••
  ••Kutlu Doğum Özel••
  ••Kainatın Efendisine••
  ••Can Efendime••
 
  ••İlahi Dinle(MP3)••
  ••Menzil İlahileri••
  ••İlahi Dinle••
 
  ••Dini Konular••
  ••Sünnet'siz Din Düşünülürmü?••
  ••İslam Ve Siyaset••
  ••İslam'da Kadın Hakları••
  ••Allah İçin Sevmek••
  ••İslam'da Namaz••
  ••Namaz'da Huşu Nedemektir••
  ••İslamda Sıla-i Rahim••
  ••İslam'da Özgürlük••
  ••İslam'da Anne-Baba••
 
  ••EĞLENCE BÖLÜMÜ••
  ••Sinama İzle••
  ••Sesli Kütüphane••
  ••Dini Resimler••
  ••Güzel Sözler••
  ••Oyunlar••
  ••Gençlik••
  ••Üye girişi••
  ••Aradığınız Hersey••
••Namaz'da Huşu Nedemektir••

Namazın Ruhu Huşudur



KUR’ÂN’DA kurtuluşun anahtarı, içinde huşuu barındıran namaz gösteriliyor.

“Muhakkak ki, iman edenler kurtulmuştur. Onlar öyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar” (Müminun, 23/1-2) mealindeki ayette bu ruhu görebiliriz.

Fakat şu da bir gerçektir ki, bir çok Müslüman sürekli olarak, samimi bir şekilde namaz kıldığı ve kılmak istediği halde, insanî bir gaflet hali yaşayabiliyor ve her an huşu içinde olamıyor. O halde bu dermansız derdin teşhisini doğru koymak gerekir.


Namazda Huşu Ne demektir?


HUŞU: Sözlük anlamı itibariyle; korkmak, itaat etmek, tevazu göstermek, boyun eğmek demektir. “O gün insanlar, hiçbir tarafa sapmadan Hakkın davetçisine uyarlar. Gözler Rahman’ın heybetinden ‘huşu’ içerisine girmiş(kısılmıştır). Artık bir fısıltıdan başka bir ses işitemezsin” (Ta Ha, 20/108) mealindeki ayette, kıyamet gününde, insanların Allah’ın heybet ve azameti karşısındaki korkuları, bükülüşleri, alçalışları, sessiz-sedasız duruşları ‘huşu’ kavramıyla ifade edilmiştir.

“İman edenlerin kalpleri, Allah’ı ve O’ndan gelen hakikatleri hatırlayarak huşu ile dolma zamanı gelmedi mi?” (Hadid, 57/16) mealindeki ayette huşu kavramı doğrudan kalbin bir fonksiyonu olarak ortaya konmuştur.

Terim olarak Huşu; bir yandan çekinmek, korkmak, boyun eğmek gibi kalbin bir eylemi, diğer yandan sükûnet içinde olmak, hareketsiz duruş sergilemek gibi organların bir eylemi olarak kendini gösterir. Buna göre, Huşu; aslı kalpte, tezahürü (yansıması) bedende olmak üzere iki yönlü bir etkileşimin adıdır.

Huşuu yansıtan bir hadis: Hz. Ali anlatıyor:

Hz. Peygamber (a.s.m), rükûda şu duayı okuyordu:

“Allah'ım! Senin için rükûa vardım, Sana iman ettim, Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim (iliğim), kemiğim ve damarım (sinirim), sana karşı huşu içerisine girmiştir.” (Müslim, Müsafirin, 201).


Namazdaki Huşuun

İki Unsuru:

Tahliye (boşaltma) ve

Tahliye (doldurma)


TAHLİYE: Arapça orijinli bu kelimenin üçüncü harfi ‘h’, noktalıdır. Türkçe’de “evi tahliye etme”, bu anlamdadır.

Konumuzla ilgili olarak; namaz kılanın iç âlemini arındırması, temizlemesi, namazla ilgili olmayan düşünceleri kalbinden çıkartıp atması, duygu ve düşünce yuvasını—Rabbinin huzurunda—huzurunu bozan her türlü tasavvurlardan tahliye etmesi anlamına gelir.


Tahliye: Yine Arapça orijinli olan bu kelimenin üçüncü harfi ‘h’ ise,—gözlü ‘ha’ değil—noktasız ‘hı’dır. Süslemek, ziynet eşyasıyla donatmak anlamına gelir.

Namazda tahliye demek; Namaz kılan kimsenin kalbini, aklını, duygularını, bütün iç âlemini ilâhî huzurla canlandırması, namazın hakikatleriyle süslemesi demektir.

Kelime-i tevhitte, tahliyeye (temizleme) ameliyesine öncelik verildiği gibi, namazda da bu hususa öncelik vermek gerekir. Bilindiği üzere, Kelime-i Tevhitte, önce ‘la’ edatı, bir süpürge görevini üstlenmiş ve yoldaki tüm mevhum (batıl) ilahları ortadan süpürüp silmiştir. Kalbin yuvası, ‘la’ ile yapılan tahliye ameliyesine tabi tutularak şirkin kirlerinden temizlendikten sonra, söz konusu kalbin sahibi, “illa” asansörüyle tevhid sarayına çıkmış ve onun hakikatiyle süslenmiş olacaktır. “Lâ ilâhe İllallah”, bu hakikati ifade etmektedir.

Bu husus namazda da geçerlidir. Masivanın (Allah’ın dışındaki varlıkların) manevî kirlerinden temizlenmeden, gerçek anlamda Allah’ın manevî huzuruna çıkmak ve “huşu” mertebesine ulaşmak mümkün değildir.

Çünkü insanın duyguları, birer sarmaşık otu gibi, meşgul oldukları şeylere yapışıp kalırlar. Bunların ellerini masivadan çektirmeden, Yüce Allah’ın huzuruna çıkmak ve huşua ermek çok zordur. Ayranla dolu bir kabı sütle doldurmak için ayranı boşaltmaktan başka çare var mı? Bu fizik kuralı, metafizik için de geçerlidir. Kalp de bir kaptır; içindeki Masiva ayranını dökmeden huzur ve huşu sütünü dolduramazsınız.

O halde, namazda iken yine de dünyevî meşgalelerle haşir ve neşir olmamızın sebebi, söz konusu ilmî ve tecrübe edilmiş kuralı uygulamayışımızdan kaynaklanmaktadır. Dünya işleri daha bütün sıcaklığıyla kalbimizde yer etmeye devam ederken, namaza durmaya ve sonra da “neden huzur ve huşua eremiyoruz” diye şikâyette bulunmaya hakkımız yoktur. Çünkü —deyim yerindeyse—oyunu kuralına göre oynamıyoruz. “Öyle iman etmişim ki, gaip perdesi açılsa artık imanım artmaz” diyen Hz. Ali bile, namaza durmadan önce söz konusu temizlenme ameliyesine başvurduğu halde, biz kalkıp da çok güçlü bir zamkla dünyaya yapıştırdığımız duygu bantlarımızın kendi kendine sökülmesini ve yepyeni bir pozisyona yönelerek ona göre şekillenmesini bekleye bilir miyiz? Bu fizik kanunlarına aykırı olduğu gibi, imtihan sırrına da aykırıdır.

Aslında, temizlik ve abdest gibi ön hazırlıkların namazdan önce öngörülmesinin bir hikmeti de budur. Abdest almakla; bir yandan maddî yönden temizlenme ameliyesini gerçekleştirdiğimiz gibi, fikir, zihin duygu plânında da manevî bir temizlik işini icra etmiş ve bunu yaparken de, sıkı bir kontrol ile zihnimizi ve duygularımızı biraz sonra huzuruna varacağımız Yüce Yaratanımıza yönlendirmekle, önemli bir mesafeyi kat etmiş oluruz.

Huşu, Namazın hem

çekirdeği hem de

Meyvesidir.


NAMAZ huşu sahiplerinin dışındakilere ağır gelir” (Bakara, 2/45) mealindeki ayette huşu, namazın çekirdeği olarak gösterilmiştir.

“Muhakkak ki, iman edenler kurtulmuştur. Onlar öyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar” (Müminun, 23/1-2) mealindeki ayette ise huşu, namazın bir meyvesi olarak gösterilmiştir.

Huşuun zıddı gaflettir. Gaflet ise, bir şeytan üçgenidir. Şeytan namazla ilgisi olmayan şeyleri hatırlatıp telkin eder. Nefis, daha önceki meşguliyetini namazda da devam ettirmek ister. Disipline alışmamış fikir ise, Allah’ın huzurunda olduğunu düşünmeden rast gele şeylerle eğlenmek ister. Deyim yerindeyse— huzuru kaçmış bir namaz sahnesinde—şeytan çalar, nefis oynar, fikir de eğlenir, adam da havasını alır. Bu sebeple, vesvese ve lüzumsuz işlerle meşgul olduğumuzu fark eder etmez, hiçbir şey olmamış gibi huzura dönüp yolumuza devam etmemiz gerekir. “Aman niye böyle oldu?”ya bile yer vermemeliyiz.

Huşu ile kılınan bir namazın huşusuz kılınan bir namazla aynı olması zaten adalet ölçüsüne de terstir. Ancak baştan sona kadar huzuru yakalamak da güçtür. Mühim olan namazdaki gafletle geçen zaman dilimini asgariye indirmektir. Yoksa ondan bütün, bütün kurtulmak insanın yapısına aykırıdır. Deyim yerindeyse, bu hastalık genetiktir, tedavisi güç bir musibettir.

Bu zorluğundan ötürüdür ki, Hz. Peygamber (a.s.m)—bazılarına göre Uhud savaşından dönerken—:“Biz küçük savaştan döndük, artık büyük savaşa gideceğiz”(Tahricu ahadisi’l-İhya-hay ile birlikte- III/7) diye buyurmuş ve bunun nefisle savaş olduğunu söylemiştir. Nefisle mücadele etmenin en zorlu sahnesinin de namaz olduğu ifade edilmiştir.

Nitekim, Maun Suresi’nin azarlamasını değerlendiren Hz. Ali, Hz. İbn Abbas ve Hz. Enes gibi bazı sahabîler, ayetteki inceliğe dikkat çekmiş ve “namazdan” ifadesinin, “namazda” tabirinden çok farklı olduğunu söylemişler.

Buna göre: “Fi salatihim” denilse, namazlarında gaflet gösterenlerin vay haline, anlamı çıkar ve yanlış olur. Çünkü, namazda gaflet etmemek, sehiv yapmamak insan gücünün dışında bir şeydir. Kaldı ki, Hz. Peygamber (a.s.m)’in bizzat namazda sehiv yaptığı bilinmektedir. Fıkıh kitapların hepsinde, “Namazda sehiv yapma” bölümü vardır.

Onun içindir ki, ayette “an salatihim” denilmiştir. Yani onlar ki, namazlarından gaflet ediyorlar. Yani; namazın kendisinden haberleri yoktur, onu tamamen unutuyorlar, ehemmiyet vermiyorlar. İnsanlara karşı bir gösteriş kaygıları olmazsa asla kılmazlar.

Bu sebepledir ki, bazı alimler bu ince farka işaret etmek üzere demişler ki; Allah’a şükürler olsun ki, Kur’an’da “Fi Salatihim=Namazlarında” demeyip de “An salatihim=Namazlarından” demiştir.

Sonuç olarak, namazı huşu ile kılmak, beden ve ruh bütünlüğü içerisinde, huzura varmak ve huzura ermektir. Buna ulaşmak için maddî ve manevî hazırlık yapmak gerekir.

 
 
  İslam'mı evet tefrikalar kastı,kavurdu
Kardeş, bilerek, bilmeyerek kardeşi vurdu
Can gitti
Vatan gitti
Bıçak dine dayandı
Lakin o zaman silkinerek birden uyandı.
Bir gör ki:
Bugun can da onun,
kan da onundur ;
dünyada onun,
Din de onun,şan da onundur.
Bin parça olan vahdeti bağlarken uhuvvet,
Görsen ezeli rabıta bir buldu ki kuvvet
 
Sinama Sevenler  
   
Kutlu Doğum Haber  
   
Hadis Güldestesi  
 
HADİS GÜLDESTESİ

1.Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "İlim istemek, her müslümanın üzerine farzdır." İbn Mesûd radıyallahu anh. Taberânî.


2. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Tek bir, dini anlayıcı fakih, şeytana bin tane ibadet edici abidden daha çetindir." İbn Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.


3. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kim birine bir ilim öğretirse, onunla amel edenin sevabını, yapanın sevabından hiçbir şey eksilmeksizin alır." Muaz radıyallahu anh. İbn Mâce.


4. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Allah, kimin hayrını dilerse, onu dini anlayıcı bir fakîh yapar." İbn Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.


5. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Hikmetli söz, müminin yitiğidir, bulduğu yerde onu almaya, o daha ziyade hak sahibidir." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî.


6. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kim bildiği bir ilmi, kendisine sorulunca gizlerse, Allah da onu ateşten bir gem ile gemler." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî.


7. Aişe radıyallahu anha dedi ki: Medineli hanımlar ne iyi hanımlardır, dini öğrenme konusunda, utanma onlara engel olmuyor. Aişe radıyallahu anha. Müslim.


8. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Bir topluma akıllarının almadığı bir şeyi anlatma ki, bazıları için bulantı sebebi olmasın." İbn Mesûd radıyallahu anh. Müslim.


9. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "İnsanlara iyiliği öğretip de kendini unutan kişi, insanları aydınlatıp da kendini yakan mum gibidir." Cendel radıyallahu anh. Taberânî.


10. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Gençlerinizin en iyileri kendini ihtiyarlara benzetenlerdir, ihtiyarlarınızın en kötüleri ise kendilerini gençlere benzetenlerdir." Enes radıyallahu anh. Taberânî.


11. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Müşriklere aykırı davranın, sakalınızı bolca bırakın, bıyıklarınızı derince kesin!" İbn Ömer radıyallahu anh. Buhârî.


12. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Yahudiler ve Hıristiyanlar saçlarını boyamazlar. Siz onlara aykırı davranın!" Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.


13. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Saçına ilave eden, ettiren, yüzündeki tüyleri alan, aldıran, dövme yapan ve yaptıran kadınlar lânetlenmiştir. Hastalık nedeniyle olursa o başka." İbn Abbas radıyallahu anh. Ebû Dâvud.


14. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Hiçbiriniz, başına gelen bir zarardan dolayı, sakın ölümü dilemesin. Mutlaka böyle bir şey yapması gerekiyorsa, şöyle dua etsin: "Allah’ım! Yaşamak benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Ölmek benim için daha iyi ise, canımı al!" Enes radıyallahu anh. Buhârî.


15. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Ölülerinize, "Lâ ilâhe illallah"ı telkin edin!" Ebû Saîd radıyallahu anh. Müslim.


16. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Dünyada ve âhirette lânetli iki ses vardır: Nimet anında çalgı sesi ve musibet anındaki ağlama sesi." Enes radıyallahu anh. Bezzâr.


17. Bir kadına denildi ki: "Kardeşin öldürüldü." "Allah ona rahmet etsin! innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn," diyerek cevapladı. "Kocan da öldürüldü," dediler. "Eyvah!" dedi. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kadının kalbinde, kocasının, hiçbir şeyle karşılanamayacak bir yeri vardır." Hamne radıyallahu anha. İbn Mâce.


18. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Vasiyet edecek bir malı bulunan müslümanın, vasiyeti yanında olmaksızın üst üste iki gece geçirmeye hakkı yoktur." İbn Ömer radıyallahu anh. Buhârî.


19. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Evlenen, îmanın yarısını tamamlamış olur, kalan yarısı hakkında ise Allahtan korksun!" Enes radıyallahu anh. Taberânî.


20. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Karısı olmayan adam yoksuldur, yoksul." "Çok malı olsa da mı?" "Çok malı olsa da." "Kocası olmayan kadın yoksuldur, yoksul!" "Çok malı olsa da mı?" "Çok malı olsa da." İbn Ebî Necih radıyallahu anh. Buhârî.


21. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kadınla dört şey için evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Öyleyse, elleri toprak olası, sen dindarını al!" Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.


22. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Biriniz bir kadınla evlenmek isterse, evlilik kararı vermede önemli olacak yerlerine baksın!" Câbir radıyallahu anh. Ebû Dâvud.


23. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Bu evlenmeyi duyurun! Evlenme işlerini mescidlerde yapın! Üzerine de defler çalın! Çünkü , helâl ile haramı ayıran şey, onu duyurmaktır." Aişe radıyallahu anha. Rezîn.


24. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Herhangi bir kadın, kocası kendisinden hoşnutken ölürse, cennete girer." Ümmü Seleme radıyallahu anh. Tirmizî.


25. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Bir kadın, beş vakit namazını kılarsa, Ramazan orucunu tutarsa, namusunu korursa, kocasına itaat ederse, ona, "Cennetin kapılarından hangisini istersen oradan gir," denilir." Abdurrahman radıyallahu anh. Ahmed.


26. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Benden sonra, erkeklere, kadınlardan daha zararlı bir sınanma nedeni bırakmadım." Usame radıyallahu anh. Buhârî.


27. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Yanında uygun bir yakını olmaksızın, hiçbiriniz bir kadınla sakın baş başa kalmasın." İbn Abbas radıyallahu anh. Buhârî.


28. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Şiir söz gibidir, güzeli güzel, çirkini de çirkindir." İbn Ömer radıyallahu anh. Taberânî.


696. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Şüphesiz, şiirde hikmet vardır." Ubeyy radıyallahu anh. Buhârî.


29. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Birinizin içine, onu bozacak irin dolması, onu “bozacak şiir” dolmasından daha iyidir." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.

30. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Kurayza günü Hassana şöyle dedi: "Müşrikleri sözle taşla, şüphesiz Cebrail seninledir!" Berâ radıyallahu anh. Buhârî.


31. Aişeye, "Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şiir okur muydu?" diye sordular. "İbn Revaha’nın şiirini okuyup, şöyle derdi: Azığını vermediğin kimseler sana haber getirir." Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.


32. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Başınıza şu yedi şey gelmeden güzel işler yapmakta acele ediniz: Kişiyi unutturucu kılan fakirlik, azdıran zenginlik, bozan hastalık, bunaklık derecesinde yaşlılık, âniden gelen ölüm, beklenenlerin en kötüsü deccâl ve hepsinden daha şiddetli ve acı olan kıyamet." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî.


33. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "içinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde mevki bakımından bana en yakın olanlarınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır. En nefret ettiklerim ve kıyamet gününde benden en uzak olanlarınız ise, gevezeler, lafazanlar ve yüksekten atanlardır. Onlar büyüklük taslayan kimselerdir." Câbir radıyallahu anh. Tirmizî.


34. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Haya îmandandır, îman ise cennettedir. Utanmazlık cefadandır, cefa ise cehennemdedir." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî.


35. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem örtüsü içindeki bakire kızdan daha fazla haya sahibiydi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman, biz onu yüzünden anlardık. Ebû Saîd radıyallahu anh. Buhârî.


36. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Allah, mahlukatı yaratınca, Arş üstünde bulunan kitabına şunu yazdı: "Merhametim öfkemi geçmiştir." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.


37. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kişi, müslüman kardeşini severse, onu sevdiğini kendisine bildirsin." Mikdam radıyallahu anh. Ebû Dâvud.


38. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Yumuşaklık, bulunduğu şeyi süsler, bulunmadığı şeyi ise çirkinleştirir." Aişe radıyallahu anha. Müslim.


39. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Şüphesiz, dilleriyle söylemedikçe veya onu yapmadıkça, Allah, ümmetimin gönüllerinden geçirdikleri şeyleri bağışlamıştır." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.


40. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kim Allaha, kırk sabah yalnız onun için ibadet ederse, kalbinden diline yararlı bilgi ve güzel söz pınarları fışkırır." İbn Abbas radıyallahu anh. Rezîn.


41. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, tiksindirmeyin!" Enes radıyallahu anh. Buhârî.


42. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "işlerin en hayırlısı, ılımlı olanıdır." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Rezîn.


43. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kendinizi fazla zorlamayın! Sizden öncekiler, kendilerini zorlayıp sıkıntıya sokmakla eriyip tükendiler. Onların kalıntılarını ancak manastırlarda bulursunuz." Sehl radıyallahu anh. Taberânî.


44. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “İlim üçtür. Bunlardan fazlası fazilettir: • Muhkem ayet(manası açıkça anlaşılır ayet), • Sahih sünnet, • Adil taksim. İbn Amr radıyallahu anh. Ebu Davud